11 Mayıs 2012 Cuma

Uyusam mı Uyumasam mı

Arabada mayışmış, uyumak üzere olan bir Haluk İnan! O anda ola ki elindekini aldınız veya rahat etsin diye şapkasını ayakkabısını çıkarmaya çalıştınız...Kıyamet kopar! Öyle bir mod bu:) Dudaklar tombikleşir, sabit tek bir noktaya bakar, bazen gözü açık uyuduğuna inanıyorum:) Tam yemelik ama dokunmaya cesaret edemezsiniz:)


Sorsanız hiç bir zaman uykusu yok!
- Bitanem uyukun mu geldi?
- Yok!
Sonuna kadar direniş:) Sonra da olduğumuz yerde sızıp kalıyoruz...


12 Nisan 2012 Perşembe

Oy Tirabzon Tirabzon

Trabzon artık kapı komşumuz olmuşçasına sık sık ziyaret ettiğimiz bir yer. Erzurum'da özlemini en çok çektiğimiz deniz havası, çarşı gezmeleri, yemyeşil ağaçları ile Trabzon, gönlümüzün gözümüzün açıldığı bir hafta sonu aktivitesi oldu. En son 25 Mart’ta 3 günlüğüne hep birlikte gittik. Babamızın iş toplantısını fırsat bildik:)
Eruzurum’dan Trabzon’a giderken 3 dağ aşıyorsunuz. Çok yüksek rakımlara çıktığınız için kış aylarında kar ve buzlanma, yolu riskli hale getiriyor. İlk aşılan dağ Kop. Rakımı 2409m olan Kop Dağı Geçidi virajlı bir yol ile aşılıyor. Manzaranın hissettirdikleriyle yol çok keyifli oluyor. O yüksekliğe, dağlara hakim olmak çok özgür bir duygu…
Yol üstünde bir de Kop Şehitliği ile karşılaşırsınız. Kop Şehitleri Abidesi, 1916 yılında Kop Geçidi'nde ve Çoruh Havzası'nda beş buçuk ay süre ile askerimizin ve Bayburt halkının Ruslara karşı verdiği mücadelenin ve bu direnişte şehit olanların anısına 1963 yılında Kop Dağı'nın zirvesine yapılmış. Tarihe Mareşal Fevzi ÇAKMAK'im ifadesi ile "İkinci plevne" diye geçen savunma burada yapılmış.
Ben  bu kadar güzelini çekemedim o yüzden pedalla.com sitesinden ekliyorum.
Karnı acıkanlar için ise geçidi aşınca “Kop da Gel” adında güzel bir yemek yeri var. Tabi ki et sevenler için:)


İkinci olarak Vauk Dağı Geçidi’nden geçiyoruz. Rakımı 1875m olan dağı çok hissetmiyorsunuz. Kop’dan sonra düz yol gibi geliyor:) Vauk ile Bayburt’tan Gümüşhane’ye geçmiş oluyoruz. Gümüşhane’de bizi Türkiye’nin en meşhur “köme” leri bekliyor. Diğer bilinen adıyla Cevizli Sucuk…Her zamanki gibi almadan geçmiyoruz! En güzeli, en meşhuru ve güvenilir olanını KRAL Pestil ve Köme’den alabilirsiniz. Otogar’ın içindeki sıra sıra dükkanlardan biri. Gümüşhane çıkışına da yeni bir yer açıyorlar. Ayrıca Trabzon merkezde de şubelerini ve ürünlerini bulursunuz. Bu pestilleri tatlandırmak için bal kattıklarını söylediler
Haluk İnan’I abur cuburdan ne kadar uzak tutmaya çalıştıysam bu tarz doğal ürünleri de o kadar sevdirmeye çalıştım. Babası da çok sevdiği için ve oğlum da babasını taklit ettiği için işim hiç zor olmadı:) Haluk İnan’a pestil, köme, kuru erik, kuru kayısı, kuru dut, kuru incir, fındık, fıstık, badem ne verirseniz çok severek tüketir.
Otogar’da oyalanmamız biraz uzun surdu. Oğlum kocaman otobüslerin cazibesine kapılarak içlerinde tur attı:)
Yola devam! Sırada ünlü Zigana Geçidi var. Rakımı 1600m olan Zigana Geçidi’ne geldiğinizde birden çamlarla dolu dağ manzarası başlıyor. Koyu yeşil çamlara düşmüş karlar kartpostal gibi duruyor karşınızda. Zigana tüneline girmeden hemen sağda fotoğraf çektirmek için çok güzel bir derinlik var. 
Yine Zigana’da lezzetli et yiyebileceğiniz yerler var. Ama tatlı için iştahınızı Hamsiköy sütlacına saklamalısınız. İster yemek yediğiniz yerde isterseniz Hamsiköy’ün içinde gidip orjinal yerinde tadabilirsiniz. Yol üzerinde sapağı görürsünüz, sonrasında 15 dakikalık köy yolunu takip ettiğinizde süt kokulu nişastasız sütlaçtan yiyebilirsiniz. 

Nihayet Maçka ve sonrasında Trabzon’a ulaşıyoruzYaklaşık 3-3.5 saat suren yol genelde çift yol. Buzlanma olmadığı surece güvenli yol alabilirsiniz. 3 Gecit’ten bahsettim fakat bunlardan sadece Zigana’da Gecit (Tunel) var. Kop’a da tünel yapılma projesi su an gündemdeymiş.
Trabzon’a öğle saatlerinde vardığımızda karnimiz acıkmıştı. Oğlumun en sevdiği yemek olan “et-pilav” ile unlu bir mekana gittik. 1856 yılında kurulmuş deden toruna geçmiş ünlü Kalkanoğlu Pilavcısı’nda soluğu aldık. Et suyu ile hafif sarımsı rengi almış pirinç pilavı uzerine kavurma et ile harika bir ziyafet çektik. Hani eskiden anneannelerimizin ve babaannelerimizin evinde büyük tencerelerde pişerdi, tereyağlı, et kokulu pilavlar, aynı lezzeti yakaladım! Et suyunu hazırlarken kemiğin içindeki ilik eriyene kadar kaynatıyorlarmis, o su ile pilavı pişirdiklerinden lezzeti bir başka olmuş gercekten de… Mutlaka tavsiye ederim. Üzerine de fındıklı cevizli Trabzon’a özel baklava ikrami ile bizi uğurluyorlar.Hemen yakınında ki Kadınlar Pazarı’nı da gezip peynir alabilirsiniz. 
Yol yorgunluğunu ve yemeğin rehavetini atmak için güzel bir çay keyfi yapalım dedik. Trabzon'un en güzel manzaralarından biri olduğu söylenen Boztepe'ye çıktık. Tepeden şehre kuşbakışı bakmak güzel bir duygu. Çay bahçesinin yeri ve düzenlemesi çok güzeldi... Manzaraya gelince ne yazikki yeşilin olmadığı beton evlerle dolu bir manzara... Ama dediğim gibi oraya gidip yükseklerde önü açık bir yerde bulunmak güzel bir his... Trabzon'un Rize tarafına doğru herhangi bir yerden içeriye arabayla tırmanırsanız fındık ağaçlarının içinden daha güzel manzaralarla karşılaşabilirsiniz. Deniz ve yeşil bir arada seyrine doyum olmuyor.
Ardandan Trabzon’un en ünlü sokağı Uzun Sokak’a gittik. Araç geçmeyen,sağlı sollu mağazaların olduğu dar bir cadde. Paralelinde de yine mağazalarla dolu güzel sıcak sokakları var.Uzun Sokak’dan yukarıya doğru gidip Meydan’a çıktık. Tam Haluk Inan’a göre bir oraya bir buraya koşup duruyor. Bir ben bir babası arkasındayız:) Kar’ın olmadığı toprağa basabilmek oğlum için büyük bir lütuf:) İyice yorulup otele gidiyoruz. 


Haluk Inan'in hızına yetişmek neredeyse imkansız! Bir babası bir ben arkasında koşturduk:)

Bulduğu her çakıl taşını avuçlayıp deliklere doldurmak en büyük zevkimiz:)



Ve şimdi Haluk İnan'in mekanları:) Ayasofya Kilise'sinin karşı sahilinde çok büyük bir park buluyoruz. Gerçekten çok güzel yapılmış. Çocuklar için keşke her şehirde böyle parklar bulabilsek...



Ayasofya Kilise'si gorülmesi gereken yerlerden biri... Önceki ziyaretlerimizde gitmistik. Hemen yanında da kahvaltı yapmak için şirin bir çay bahçesi var.

Akşam benim dört gözle beklediğim balık ziyafeti var! Sahilde Akçabat yönünde Fevzi Hoca dillere destan bir lezzet ve mekan sahibi! Balığın en lezzetlisini orda yersiniz, taze balık varsa size sunar yoksa YOK der. Isterseniz köfte ve tavuk da bulunuyor. Alt katına çocuklar için çok büyük ve kaliteli bir top havuzu yaptırmış. Başlarında da bir bayan personel duruyor ve göz kulak oluyor. Küçük çocuğu olanlar bilir, bu o kadar büyük bir veli nimet ki! Yemeğimi sıcak sıcak yiyebildiğim nadir anlardan birini orda keyifle yaşıyorum:) Yazın henüz orda bulunamadim ama denize sıfır açık havada başka güzeldir eminim...

Haluk İnan balığı çok sever. Oyunda ara ara gelip balıklarından yiyor ve geri dönüyor. Calışanlar çok sıcak kanlı, Karadeniz insani. Her anlamda mutlu vakit geciriyorsunuz. Balıktan sonra yine bir Trabzon klasiği ve ikram tatlılar geliyor. Kavrulmuş fındıklı baklava ve Laz Böreği! Laz Böreğine doyamıyoruz tekrar istiyoruz:) Baklava arasına muhallebi ile yapilan Laz Böreği’ni bazıları garipser ama biz ailecek bayıldık!
Klasik „uff çok yedik, şiştik“ diyerek otele dönüyoruz:) Haluk İnan yolda uyuya kalıyor, uyutma derdi olmadan dinleniyoruz biz de:)
İkinci gün babamız işe biz Trabzon’da gezmeye. Vakti carşıda oyalanarak geçiriyoruz. Özlemişiz çarşıyı güzel havayı:) Akşama doğru AVM Forum’a gidip orada oyalanıyoruz. Akşamın 8’inde ancak babamız bizi almaya geliyor. Yine bir Fevzi Hoca klasiği yapıp otele dönüyoruz.
Üçüncü gün annemle dedik ki Uzun Sokak’tan aşağıya denize doğru yürüyelim. Bakalım nereye varacağız? Gündoğdu semtine ulaşıyoruz, güzel ahşaptan bir park buluyorum oğluma ve vakit geçiriyoruz. Tam karşısında da bir AVM. Hava yağmurlu rüzgarlı olduğu için bir süre sonra mecburen kapalı mekana giriyoruz biz de. Soho Bakery adında Batılı tarzda bir mekana rastlamanin şokuyla bir kahve siparişi veriyorum. Komşu Fırın’ın güzel ekmeklerinden, Almanya’nın Berliner’i, Movenpick dondurmaya kadar çeşitler var! Daha da keyifleniyorum:) Öğlene kadar vakit geçirdikten sonra babamız bizi alıyor ve Erzurum’a geri dönüyoruz.
Kısa güzel bir hava değişikliği oldu bizim için. Sümela Manastırı, Uzungöl, Ayder’e zaten gitmiştik. Gerçi insan kaç kere gitse doymaz oralara! Ama havalar pek iyi değilken bir şehir turu güzel oldu:)

23 Mart 2012 Cuma

Ailemizin Güncesine Başlıyoruz

Zaman o kadar hızlı geçiyor ki... O kadar farkında olmadan bitiyor ki gün, hayata DUR diyip sözünü geçirmek istiyor insan.Dönüp baktığında ancak hatırladıkların kadar yaşadığını zannediyorsun. Acılar nasıl hafifliyorsa mutluluklar da siliniyor hafızalardan, kısacık geliyor geçmiş. Neler yaptığını, neler düşündüğünü unutuyorsun... Fotoğraflar biraz can veriyor o günlere ama unutuyorsun asıl hikayeyi...

Anılarımız yazılı kalsın istedim bu Blog'da... Neye gülüp neye ağlayacağız, neye tatlı diyip neye acı diyeceğiz, nereleri gezip göreceğiz, her yeni gün ne öğreneceğiz, sevdiklerimiz ve dostlarımızla neler paylaşacağız...

"Haluk İnan'ın Güncesi" ile başlayan sohbetimiz artık "Ailemizin Güncesi" ile devam ediyor...